ASSOS BEHRAMKALE RANTÇILARA KURBAN EDİLİYOR
Değerli arkadaşlar sizlerle bir katliam karşı koyuşun yazısını paylaşmak istiyorum.
Bu yazı çok değerli dostum Meltem Nauer e ait.
Bu yazı çok değerli dostum Meltem Nauer e ait.
İsviçre Zürih den kalkıp eşi David Tobias Nauer ile birlikte yerleştikleri Assos (Behramkale) de yaşanan doğa, gelecek ve insan hayatını katletmek isteyenlere karşı verdikleri mücadelenin yazısıdır.
Lütfen dikkatlice okuyunuz.
Yazıma başlarken önce şu başlıklarla haykırmak istiyorum:
Ayvacık talanı!
Assos (Behramkale) rantçılara kurban ediliyor!
Çanakkkale'nin Ayvacık ilçesi, 65 köyü, 900 kilometrekareye yakın büyüklüğü,
toplamda 35 bine yakın nüfusu ve 90 küsur kilometre uzunluğundaki sahil şeridiyle benzerine az
rastlanır doğal
zenginlik ve kültürel mirasla dolu bir yerleşim yeridir.
Ege bölgesinin kuzey şeridinde doğası henüz petrol, kitle turizmi vb. sanayi
çeşitleriyle talan edilmemiş ender güzellikteki bölgelerden biridir. Denizi hala kristal kadar
berraktır.
Bakir kalmış bu bölgenin genel görüntüsünde haliyle az gelişmişlik de vardır.
Yöre insanları bugüne dek kendi yağında kavrulmakla baş başa bırakılmıştır. Sanki onlar birer vatandaş
değil de, doğada
kendiliğinden başının çaresine bakabilen herhangi birer canlıdır; eğitim,
sağlık, sanat, eğlence, ulaşım, kanalizasyon, çöp, tarımsal destek ve benzeri hizmetlerden yana nasipleri
son
derece kıttır Ayvacıklıların.
Yapısını kısaca özetlemeye çalıştığım bölgeye bunca yıl hiç bir şey yapmamanın
zulmünü yaşatanlar, şimdi de insaniyete aykırı bir şey yapmanın zulmünü yaşatmaya kalkıyorlar:
900 kilometre karelik bir alana 600 adet rüzgar tribünü getiriyorlar. Yanlış
okumuyorsunuz, tam 600 adet! 26 kadar enerji üretim firması ruhsatlarını Ankara’dan bir güzel
çıkarmışlar; Ege'nin
başladığı yer sloganlı Küçükkuyu beldesinden, Asya Kıta’sının en batı noktası
olma özelliği taşıyan, zengin Osmanlı dönemi mirasına da sahip Baba kale köyüne kadar dev
yollar açacaklar
ve 600 tribününü insancıkların köylerinin tam yanına, en yakınına, tepesine
tepesine dikecekler. Her biri 110 metre boyunda, 70’şer metrelik kanatları olan, temelinde 400
metrekarelik alanlarda, 500
metreküplük beton ayaklar gerektiren 600 adet sanayi canavarı!
Bunun sonuçları ne mi olacak?
1- Bölgedeki tüm hayvan, nebat çeşitleri ve ormanlar katliama uğrayacak,
tamamen endüstriyel bir görünüme dönüşecek.
2- Dev nakil ve bağlantı yolları için ‘’kamu yararına’’ bahanesiyle tarımsal,
mera veya yaşama alanı olup olmadığına bakılmaksızın, hızla kamulaştırma yapılacak, insancıkların
arazileri, evleri
hayvanların otlakları böylece ellerinden alınacak.
3- Bölgeye ziyaretçi gelmez olacak. Turizmden para kazananlar mağdur olacak: Bu bölgenin turisti de, ziyaretçisi de diğer bölgelerinkine pek benzemiyor.
Doğa, tarih, sessizlik, doğal
lezzet tutkunları gelir buraya daha çok. Bir de Ayvalık yoluyla Midillililer.
Kısacası, lüks, konfor, gece hayatı, alışveriş peşinde olmayanlar sınıfı.
4- Bölgenin başlıca geçim kaynakları olan küçükbaş hayvancılık, mandıracılık,
zeytincilik, arıcılık, turizm yok edilecek: Konuyla ilgili olarak Karaburun Kent Konseyi’nin elinde
mahkemelere sunulmuş bilirkişi raporları var
Hepsini herkesle paylaşmaya hazırlar.
karaburunkentkonseyi.org' dan Karaburun köylerinin ve köylülerinin başına
gelenleri okuyabilirsiniz.
Ben o raporlardan bize verilen bilgilere göre su özeti sunuyorum:
- Keçiler, koyunlar rüzgar santrallerinin sebep olduğu tozlu otları
yemiyorlar, doğru düzgün beslenemiyorlar. Sürekli gürültüye maruz kalmaktan düşük yapıyorlar. Süt
veremez oluyorlar.
- Zeytin ağaçları tozla kaplandığından kırmızı örümcek gibi mücadelesi çok
zor bir zararlı tarafından istila ediliyorlar.
- İnsanlar duydukları ve duyamadıkları frekanslarda yüksek titreşimlere
maruz kaldığından, özellikle depresyon, uykusuzluk, uzun vadede kalp ve damar hastalıklarına yakalanıyorlar.
Sürekli havaalanı içinde yaşıyormuşcasına bir etki oluşuyor insan bedeninde.
İnternetten edindiğim bilgiye göre ( https://wind-turbine.com/magazin/innovationen-
aktuelles/Leistungsklassen/12142/2-mw-windkraftanlage.html ) bir adet rüzgar
tribünü, 1000’ den fazla nüfuslu bir yere yetecek enerji üretebiliyor. Ben sizlere 600 adet
tribünden söz ediyorum.
Bu kadar elektriğin bölgeye hiç bir hayrı zaten yok. İstanbul ve diğer büyük
şehirlere ya da sanayi bölgelerine elektrik sağlamak için son Türkiye cennetlerinden biri göz göre
göre katledilecek.
Hepimizin anlaması gereken; rüzgar tribünleri diğer elektrik üretme
teknolojilerine -Nükleer güç, termik, hidroelektrik, jeotermal santralleri- kıyasla daha zararsız ve temiz
enerji üretim çeşidi
olarak kabul edilebilir, ancak 900 kilometre kareden daha küçük bir alanda, bu
kadar çok sayıda ve insanlarla iç içe olduğunda yukarıda belirtilen şekillerde telafisi olmayan
tahribata yol açıyorlar
elbette.
Avrupa ülkelerinde zamanında yapılmış çevreci mücadeleler ve müdahaleler
sonucu, bu yapıların insanların olduğu yerlere en az iki üç km. uzakta kurulmak zorunda olmaları
sağlanmış. Maalesef bu konuda Türkiye'de bir mevzuat bulunmadığından
SADECE VE SADECE RÜZGAR ÖLÇÜMLERİ
kıstas alınarak, başka hiç bir uygunluk kriterine bakılmadan istenilen yere
kurulabiliyorlar.
Bir soru:
Muazzam güzellikteki sahil şeridiyle ve deniziyle, tarihi zenginlikleriyle,
zeytin, meşe ve çam
ormanlarıyla, yeraltı, yer üstü sularıyla, sırtını Kaz Dağlarına dayamış
Ayvacık, masallardan fırlamış
bu doğal güzelliği ile herhangi bir batılı ülkenin elinde olsa,
ne olmazdı ?
Cevap:
Şimdiki halinde olmayacağı kesindi. Mutlaka doğa ve kültür yapısını koruma
kanunlarının güvencesinde olurdu bir kere. Büyük İskender’in, eski Yunan filozoflarının,
Truva savaşlarının, Antik
İda Dağı’nın (Kaz Dağı) diyarı Ayvacık dünyanın başka bir harikası olarak ilan
edilirdi.
Sonra bölgedeki derme, çatmalığa izin vermeyecek bir zihniyette olurdu
insanları, diz boyu cahillikle boğuşmazdı. Köylerin ve zeytinyağı fabrikalarının pis suları denize boşaltılmaz,
çöpleri vadilere, derelere atılmazdı.İnsanlar asıl bu konulara umutla çözüm beklerken, çok kısa
zaman önce mülteci sorunuyla, insan kaçakçılarıyla yüzü yüze bırakılmıştı.
Şimdi
de açgözlü elektrik lobisinin eline düşmek üzere.
Felaket ki ne felaket!
Bu bir bölge halkı meselesi değildir. Bu siyasi partiler üstü, ‘’memleket
elden gidiyor’’ meselesidir.
Birlik olup bu zulme karşı koymalıyız. Zulüm nitelemesi abartılı bulunabilir
ancak, İnsanların yaşam alanları, geçim kaynakları ve doğanın tüm canlılarıyla ta kendisi rant uğruna
tehdit altındaysa bu apaçık zulüm demektir bence.
Hedefteki ilk köyler Korubaşı (Bergos), Bektaş, Balabanlı, Kaşkaya (bir
Yörük köyü) ve Bademli’dir.
Çok kısa da olsa bir konuya daha dikkat çekmek istiyorum. Karaburun’da rüzgar
tribünleriyle talan edilen ilk köy bir Yörük köyü olan Yaylaköy köyüdür. İnsanlar o kadar mağdur
olmuşlar ki, yerlerinden yurtlarından göç etmek durumuna düşmüşler. Ayvacık’ta da pek çok Yörük köyü
var. Devletin
imkanlarından en düşük düzeyde yararlanan genellikle bu köylerdir. Yörükler
daha ziyade küçük baş hayvancılıkla geçinirler, Geleneklerine bağlı, sade bir yaşam sürdürürler.
Kendi içlerine dönük yaşayan kendi halinde çalışkan insanlardır. Onların haklarını savunmak da bizlere
düşüyor.
Buralarda çalışma ruhsatı alan ve ilk aşamada meraları kapatan firma
Yıldızlar Holding-Yelen Gülpınar Enerji Üretimi A.Ş’dir. ( http://www.yildizlar.com/yeni/yildizlar/index.php?S=Sayfalar&id=94#)
Ben Meltem Dirik Nauer eşim T. David Nauer ile vaktiyle bir gezi sırasında
bölgenin güzelliğine aşık olmuştuk. İsviçre’den kalkıp, Balabanlı köyünün deniz tarafı yakınlarına
yerleştik. Bölgenin tüm diğer sorunlarına rağmen, bakir kalmış doğanın getirdiği pek çok avantajın tadını
çıkarıyoruz son dört yıldır.
Huzur içinde yaşıyoruz. Bizim gibi düşünüp de bölgeye yerleşen kent kökenli
başkaları da var.
Mütevazı yaşamlarımızda kimseye bir zararımız dokunmadan insanca günlerimizi
geçirmekteyiz.
Kendi çapımızda bölgenin kalkınması için katkılarımızı da severek sunmaktayız.
Yani şimdiye kadar ki durumumuz buydu. Bundan sonrasını da hep beraber göreceğiz.
Mücadeleye çağrı yazımı okuduğunuz için çok teşekkür ediyorum.
Konu ile ilgili önemli
linkler:
Yorumlar